İdman yapılan yer anlamında kullanılan dojo sözcüğünü; “yol mekanı” egomuzu ehlileştirip disiplin altına almayı öğrendiğimiz, bedensel, zihinsel ve ruhsal yönden kendimizi gözden geçirip arıttığımız yer olarak tanımlayabiliriz.
Dojo bizim kendimizle, korkularımızla, endişelerimizle, tepkilerimizle, alışkanlıklarımızla doğrudan bağlantıya geçtiğimiz küçük bir evrendir. Burası, bizi sınırlayan engellerle savaştığımız bir arenadır.Bu arenada karşımıza çıkan kişiler bizim hasımlarımız değil, kendimizi tam olarak anlamamıza yardımcı olan dostlarımızdır.
Bir dojo ile okuldaki ilk eğitimler aynı olsa da, amaçlar tümüyle farklıdır; yöntemler de öyle. Okulda bir öğretmen ve öğrenciler vardır; dojo’da ise bir usta ve izdeşler vardır. Öğrenci, derslere yeni bir şey öğrenmek için devam eder; deshi olarak bilinen, izdeş ise, ruhsal gelişim için devam eder. Deshi olma eylemi, bu sürecin ilk aşamasıdır.Bir deshi adayı, kabul edilmeden önce, uygun bir nyunanshin tavrına sahip olduğunu kanıtlamalıdır.Bu, esnek bir ruha sahip olmak ve dojo tarafından biçimlendirilmeye uygun olmak anlamına gelir. Kişinin bir deshi olmak için egosunu ustasına, sensei’ye teslim etmesi gerekir. Gerçekten de, tüm içtenliğiyle, “işte buradayım. Bana istediğini yap, diyebilmelidir.
Modern bir okul ile geleneksel bir dojo arasındaki, belkide en belirgin ayırt edici özellik öğrencilerdir. Modern okullar, müfredat programlarına ve eğitim yöntemlerine, öğrencilerin ihtiyaçlarına uygun pek çok ayrıcalık sokmuşlardır. Diğer yanda, dojo esnek değildir; deshi kendini tümüyle dojo’ ya uydurmalıdır. Katı disiplin, bu süreci hem kaçınılmaz, hemde kişilerden bağımsız duruma getirir.
Dojo’ nun zemininin her santimetrekaresi, diğer santimetrekarelerine göre bir kıdeme sahiptir ve bu duruma gereken saygı gösterilmelidir. Bir deshi’nin, dojo içinde kendi derecesine uygun olmayan bir bölümü kullanmasına asla izin verilmez. Bu durum, farklı derecelere sahip olan iki deshi arasında da geçerlidir. Bir izdeşin, dojo içinde kendi derecesine uygun olmayan bir yere oturduğu asla görülmez. İzdeş, diğer deshi’ lerle olan ilişkisine göre oturacağı yeri seçerken de aynı özeni gösterir. Otururken, kendinden kıdemli kişilere dikkat eder ve oturacağı yeri, kendinden kıdemli olanların karşısındaki durumunu belirtecek şekilde seçer. Dojo’nun içinde ve dışında, hem elbiseleri hemde tavırları tertemizdir.Eğitim sırasında kullanılacak olan temiz bir üniforma ve sokakta kullanılacak olan gösterişsiz giysiler, her öğrenci için standarttır. Bundan daha azı, düzensiz ve disiplinsiz bir ruhun göstergesi olarak kabul edilir. İdman üniforması, yalnızca idman üniformasıdır. Kişisel bir üniforma yada gösterişli bir üniforma giymek ego’ nun göstergesidir; ve ego, izdeşin yok etmeye çalıştığı bir şeydir.
Bir dojo’da sensei’nin bile, kutsal mekan, yani shinza (Kamiza) karşısında ikinci derece rolü vardır. Büyük yada kücük, sade yada süslü olsun, kutsal mekan, dojo’daki en kıdemli noktadır.
İstisnasız olarak her dojonun kutsal bir mekanı vardır ve bu mekana karşı büyük bir saygıyla davranılır. Tıpkı samurai’nin kılıcı gibi kutsal mekan da, yalnızca bir nesne olmanın çok ötesindedir ve dojo’nun gerçek ruhunu ifade eder. Kişi ne kadar üstün olursa olsun, shinza ona sürekli olarak, halen gidilecek ne kadar çok yolu olduğunu anımsatır.
Bunların tümünü (deshi’nin disiplinli tavırları, sensei ve dojo) bir araya getirdiğinizde, karşınıza son derece özel bir mekan çıkar. Henüz acemi olanları ürküten bu durum. Kıdemli öğrenciler için, en güçlü uyuşturucu maddeden daha fazla bağımlılık yaratan bir durumdur. Bu öğrenciler için dojo her şey demektir. Burası büyük bir şiddet ve büyük bir huzur ortamıdır. Burada büyük bir alçakgönüllülük ve büyük bir otorite bir aradadır. Bu nitelikleri başka yerlerde de görebilirsiniz; ancak tümünü bir arada, bir insanda, yalnızca dojo da görebilirsiniz.
Dojo’daki izdeşi, öğrenciden ayıran şey, izdeşin farklı şeyler yapması değil, aynı şeyleri farklı bir biçimde yapmasıdır. İnsanlara korunmayı öğreten bir okulun öğrencisi, savaşmak için gerekli olan teknikleri öğrenir. Dojo’daki izdeş ise bunun ötesine geçer.Kendini ego’su boğuluncaya dek sanatın derinlerine batırır. Öğrenci, bir şeyler toplamakla meşgulken, deşhi vermekle meşguldür. Verir, verir ve verir, ta ki boş bir kabuktan başka bir şey kalmayıncaya dek. Bu noktada, savaşmak ya da savaşmamak aynı şey olur. Ardından, dönüşümün farkına bile varmadan o da bir sensei, kendi dojo’sunun ustası olur.O zaman oturabilir; bir şey yapmaz, yalnızca oturur. Fakat garip ve ürkütücü bir güzellikle oturur.